27 Ağustos 2007 Pazartesi








Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak
Seninçin dallardan süzülen ıtır
Seninçin karanfil, yasemin zambak

Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin, gölümde açan nergisler
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.










İçinde şu mine çiçeğinin ölmekte olduğu vazo bir yelpaze darbesiyle çatladı. Darbe ona hafif dokunmuştu. Hiç sesi bile çıkmadı. Fakat o hafif yelpazenin yaptığı bere, görülmez bir yürüyüşle kristali hergün ısıra ısıra bütün etrafını dolaştı. Billurun taze suyu, damla damla sızdı, kayboldu. Çiçeklerin özsuyu bitti. Hala hiç kimse şüphe etmiyordu. Fakat oraya dokunmayın, kırıktır... İşte bunun gibi sevilen bir elde genelde kalbe dokunur. Onu zedeler, sonra o kalp kendiliğinden çatlar. Aşkının çiçeği mahvolur. Kimsenin gözüne ilişmeden ince ve derin yarasının büyüdüğünü ve yavaş yavaş içten ağladığını hisseder. Oraya dokunmayınız, kırıktır!
Sully Prudpom






Hiç yorum yok: